Çocuklar hangi yaşta olursa olsunlar, rutini seviyor. Üstelik hiç sevmiyor gibi göründükleri halde. "Yine mi yemek, yine mi uyku, yine mi, yine mi?” deseler de uzmanlara göre rutin yani hayatlarındaki olayların birbirini takip etmesi, ne zaman ne olacağını bilmeleri onların güven duygusunu geliştiriyor. Yani bir çocuk ne beklemesi gerektiğini, hayatın öngörülebilir olaylardan oluştuğunu bu rutinler sayesinde öğreniyor. Yaşı henüz küçük olan çocuklar banyo, ardından gelen diş fırçalama, şarkı söyleme ve kitap okuma etkinliğinin uykuya geçiş olduğunu biliyor. Bu tutarlılık sayesinde birçok evde uyku zamanları çatışmaya yol açmıyor.
Çocuklar hangi rutinleri seviyor diye şöyle bir göz atalım;
Sabah kalktıklarında ellerini yüzlerini yıkayıp kahvaltı etmek, giyinip dışarı çıkmak ya da okula gitmek, çocukların yeni bir güne başlarken rutinlerinin temelini oluşturuyor. Öğle yemeğinin hazırlanması, yenmesi, oyun, kitap ve uyku ise sonraki rutinin aşamaları. Akşam saatlerinde de çocuklar yemek, uykuya hazırlık gibi rutin davranışlarla kendi dünyalarının güvenli sınırlarını yaşıyor.
Özgüvenleri Gelişiyor!
Rutinler çocuklarımıza bazı işleri kendi başlarına yapabilme gücü de veriyor. Sabah okul için evden çıkmadan önce montunu ve ayakkabılarını kendi giymek isteyen çocuğunuzu asla engellemeyin.
Uzmanlar, bu adımların kendine güven için önemli birer yapı taşı olduğunu özellikle vurguluyor. Okuyacağınız kitabın hangisi olacağını da seçmek isteyecektir. Yine sözü ona bırakın.
Anne babaya da kolaylık!
Rutin aynı zamanda anne babaların ya da bebeğe, çocuğa bakım verenlerin de hayatını kolaylaştırıyor. Günlük planlamalarını daha iyi yapabiliyorlar ve kendine ayıracakları zamanı daha verimli geçirebiliyorlar. Peki, rutinin çocuklar için olumsuz etkileri var mı? İlerleyen yıllarda, çocuklar büyüdüğünde yaratıcılıkları bu rutinin etkisiyle körelebiliyor mu? Bu soruların cevabı yine "denge” kelimesinde gizli.
Esnek olmayı unutmayın!
Günlük hayatımızın belli bir ritmi olmasının, işlerimizin ya da bizden beklenenlerin neler olduğunu bilmenin katkısı büyük. Böylece kendimizi güvende hissediyoruz. Çocuklar için de bu böyle. Ancak "rutin”, her ne olursa olsun aynı şekilde sürdürülmesi gereken, çok sert sınırları bulunan bir eylem haline geldiğinde stres kaynağı da olabiliyor. Öyle ki her gün aynı saatte yemek yemeye alışan ve bunu kati bir kural olarak benimseyen bir çocuk, yemek saatindeki en ufak bir farklılık nedeniyle sorun yaşayabiliyor. Böylesi bir durumda çocuğun karşılaşılan farklı durumlara uyumlanma yeteneğine dair bazı soru işaretleri kendini gösteriyor. O nedenle uzmanlar, rutinin benimsenmesi konusunda da "esneklik” noktasına işaret ediyor. Prensiplerin olması elbette çok güzel. Ancak değişebilen kimi durumlarda rutinin ya da prensiplerin de kısmen farklılaşabileceği, çocuğun daha küçük yaşlardan itibaren deneyimlemesi gereken bir süreç. Bu olaylar karşısında uyum yeteneğini artırırken olası sorunlara çözüm konusunda da çocuğun deneyimini artırıyor. Son yıllarda sıkça duyduğumuz nöroplastisite kavramı da bu durumu açıklamayı kolaylaştırıyor. Çünkü yaratıcı fikir üretme kapasitemizin, sinir sisteminin çevresel değişikliklere ve hasarlanmalara karşı uyum geliştirme yetisi olarak tanımlayabileceğimiz nöroplastisite ile yakından alakalı olduğu uzmanların vurguladığı bir nokta. Üstelik yaratıcılık, sadece güzel sanatlar alanında kullanılabilen bir beceri değil. Hayatın her alanında, olası sorunlara farklı çözüm yolları üretebilmek için etkili bir araç olan yaratıcılığı geliştirmek için çocuklarımızın rutinin dışında hareket edildiğinde de kendilerini güvende ve huzurlu hissetmesini sağlamamız gerekiyor. Bu da bizim değişikliklere, hayatın sürprizlerine karşı tutumuza bağlı olarak çocuğunuza geçebiliyor. O nedenle de rutinin azı yarar, çoğu zarar...